Hoşgeldiniz

Av. Aysın BİLGİNER
Hukuk Danışmanı

 

 

Hukuk ve

Adalet Üzerine

Faaliyet Alanlarımız

Faaliyet Alanlarımız

İhtiyacınız olduğunda bize danışabilirsiniz

İcra ve İflas Hukuku

Türkiye Cumhuriyeti’nin icra ve iflas hukuku ile ilgili ilk özel yasası olan 1929 tarihli İcra ve İflas Kanununun kaynağı, İsviçre’nin borç için takip ve iflas hakkındaki Federal İcra ve İflas Kanunudur, daha doğrusu, 1929 tarihli Kanun İsviçre Kanunun bir çevirisidir. Kaynak Kanun mevcut 25 ayrı Kanton mevzuatını dengelemek (uzlaştırmak) suretiyle meydana getirilmiş, 1892 yılında yürürlüğe girmiştir. İsviçrede, borç ödeme ahlakının olumsuzlaşması bakımından bu kanunun fikir yapısı ve sisteminde bir hata bulunmadığı belirtilmektedir. 1929 tarihli Kanun çeviri olmakla birlikte yine de pek az noktada Kaynak İsviçre Kanunundan ayrılan düzenlemeler içermekteydi.

Ceza ve Usül Hukuku

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde İslam hukuku esasları uygulanmaktaydı. Ancak özellikle ilk defa 1858 tarihinde çıkarılan Ceza Kanunnamei Hümayunu ile dini kayıtların etkisinden kurtulmuş, uygar dünyanın hukuk hükümlerine bağlı bir kanun meydana getirme amaçlanmıştır.

İslam ceza hukukunda suçlar üçe ayrılmaktaydı[26]: 1) Allah’ın haklarına karşı işlenen suçlar; had cezası ile cezalandırılan ve temelde dinsel nitelik gösteren, ancak zina, zina iftirası, hırsızlık gibi, bazı suçları da kapsayan suçlardı. Bunlar Kur’anda gösterilmiş, cezaları değişmez biçimde belirlenmiş olan ve şikayet bulunmasa da kovuşturma yapılan suçlardı. 2) Kulların haklarına karşı işlenen suçlar; adam öldürme, yaralama, çocuk düşürme gibi suçlardı. Bunların sadece kişileri ilgilendirdiği kabul edilir ve ilgilinin dava etmesi üzerine kovuşturulması söz konusu olurdu. Bu suçlarda kısas uygulanabilir ve af ya da sulh geçerli olurdu. Mirasçılardan sadece birinin faili affetmesi, kısas hakkını düşürür ve bu hak tazminat türünden bir bedel ödenmesine dönüşürdü. Buna diyet denirdi. 3) Taziren cezalandırılan suçlar, Allah’ın ve kulların haklarına karşı suçların dışında kalan ve devlet başkanının cezalandırma hakkının bulunduğu suçlardı. Hangi eylemlerin bu şekilde cezalandırılacağı takdire bırakılmış olup, kesin biçimde belirlenmiş değildi. Tazir cezaları, azarlama, dayak, para cezası, hapis ve hatta idam gibi cezalardı. Devlet başkanı adına kadılar, eylemin ağırlığına ve failin ahlaki durumuna uygun gördükleri cezayı verirlerdi.

Sigorta Hukuku

Sigorta hukuku sisteminin oluşumu açısından ise genel olarak şunlar söylenebilir: Sabit primli sigortanın doğuşuna ilk olarak deniz ödüncü müessesi sebep olmuştur. Sigortaya ilk önce denizcilik alanında ihtiyaç duyulmuştur, zira o zaman denizdeki rizikolar karadakilerden çok daha büyük idi[95]. Deniz sigortaları alanında Avrupada ilk önemli kodifikasyon 1435 tarihli Barcelona Ordonansıdır[96]. Kara sigortalarının doğuşu ise daha sonra, İngilterede büyük Londra yangının sonucunda olmuştur. Daha sonra Almanya ve Amerikada da düzenlemeler yapılmıştır. Fransada ise ancak XVIII. Yüzyılda sigorta mefhumu tam olarak yerleşmiştir.

Türkiyede özel sigortacılık, deniz sigortaları olarak 1864 tarihli Deniz Ticareti Kanununda düzenlenmiştir[99]. Bu hükümler uzun süre kara sigortalarına da uygulanmıştır[100]. Daha sonra aynı Kanuna 1906 yılında kara sigortalarına dair hükümler eklenmiştir. Sigorta endüstrisi ise XIX. yüzyılın sonunda başlamıştır. Ancak esas gelişme 1927 yılında çıkarılan Sigorta Murakabe Kanunu ile ortaya çıkmıştır. Sigortacılığın daha önce gelişmemesine en büyük etken dini düşüncelerdir. Bu sebeple sigortacılık önceleri tamamen yabancı şirketlerin elinde idi. İlk Türk sigorta şirketi 1893’te kurulmuştur.

Türk Ticaret Hukuku

Osmanlı zamanında ticaret hukuku alanında 1850 yılına kadar İslam hukuku uygulanmaktaydı. 1850 tarihinde, 1807 tarihli Fransız Code de Commerce’in maddeleri aynen çevrilerek Kanunname-i Ticaret olarak yazılı bir ticaret kanunu yürürlüğe sokulmuştur. Tüzel kişiliğe sahip şirketler ilk defa bu kanunla hukuk sistemine dahil edilmişlerdir. 1807 tarihli Fransız Code de Commerce’in maddeleri aynen tercüme edildiğinden, kollektif, komandit ve anonim terimleri de Türkçe kanun diline girmiştir. Ancak 1807 Code de Commercede limited şirketler düzenlenmemişti. I. Dünya Savaşı sonunda Alsas ve Loren Eyaletleri Fransaya geçince, buralarda uygulanan limited şirketler de Fransaya geçmiş olduğundan Fransızlar da limited şirketleri 1925 yılında ticaret hukuku sistemlerine dahil etmişlerdir. Buradan da 1926 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyetinin ilk ticaret kanunu olan eski Ticaret Kanunu ile Türk şirketler hukuku sistemine dahil olmuştur.

Türkiye Cumhuriyetinin ilk Ticaret Kanunu olan 1926 tarihli ETK, farklı esaslara dayanan muhtelif yabancı mevzuattan alınmış hükümlerden oluşan derleme bir Kanunun olup[89], bu niteliği itibariyle de belli bir sistemden yoksundu. Genel hükümleri 1882 tarihli İtalyan Ticaret Kanunundan (Cidice commerciale), ortaklıklarla ilgili hükümler ise Alman ve Fransız kanunlarından alınmıştır. Esas itibariyle ticaret hukukunun subjektif ve objektif görüşlerinin karmasından oluşan bir sisteme dayanarak düzenlenmişti. ETK ile İsviçre’den alınan Medeni Kanunun-Borçlar Kanunu arasında uyum da kurulamamıştı. Borçlar Kanununda düzenlenmiş bir takım hususlar, ETK’da hem de farklı bir şekilde ayrıca hükme bağlanmıştı (örneğin satım, vekalet ve komisyon sözleşmeleri). Bu husus Hükümet Gerekçesinden anlaşıldığına göre, ETKyı hazırlayan Komsiyonun, Mecelle yürürlükten kaldırılarak İsviçreden alınan kanunların kabul edileceğinin öngörememesinden kaynaklanmıştı. Dolayısıyla Komisyon, mümkün olduğunca kendi kendine yeterli bir kanun tasarısı hazırlayıp, ticaret hukukunu, Mecelleden bağımsız kılmaya çalışmıştı.

Borçlar Hukuku

Borçlar Kanunu 1926 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1911 tarihli İsviçre Borçlar Kanununun Fransızca metninden, bazı madde ve bölümler hariç, çevrilmiştir. İsviçre Borçlar Kanununun çevirisi yapılan bölümleri, Genel Hükümlere ilişkin 1. Kısmı ile Özel Hükümlere ilişkin 2. Kısmıdır. Ticaret hukukuyla ilgili 3., 4. ve 5. Kısımlar, Türkiye’de ayrı bir Ticaret Kanunu ile düzenlendiğinden Türk Borçlar Kanununa alınmamıştır.

Türk Borçlar Kanununda da zaman zaman değişiklikler yapılmıştır. Borçlar Hukuku Sistemindeki en önemli değişiklikler Kanunda değil, yeni Yasalar çıkarılarak yapılmıştır, örneğin Karayolları Trafik Kanunu, Gayrımenkul Kiraları Hakkında Kanun, İş Kanunu, Finansal Kiralama Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gibi; Tüketicinin Korunması başlıklı 1982 Anayasının 172. maddesi Devlete tüketiciyi koruma ve aydınlatma görevi vermektedir. 1995 yılında yürürlüğe giren TKHK, tüzel kişileri de tüketici olarak kabul ederek, Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen 24.7.1990 tarihli direktifin kapsamını genişletmiştir. Böylelikle borçlar hukuku sisteminde de Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları başlamıştır.

Milletler Arası Özel Hukuku

Osmanlı İmparatorluğu döneminde sadece 5 maddeden ibaret olan ve Türkiye’de yerleşik yabancıların hukuki durumlarını düzenleyen 1915 tarihli Kanun yürürlükte idi. Bu kanun 1982 yılında MÖHUK ile yürürlükten kaldırılmıştır. MÖHUK md 28 ile Türklerin kişisel statüleriyle ilgili davaların ikametgahlarının bulunduğu yabancı ülkelerde de açılabilmesine olanak sağlanmıştır. 1. maddede Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşme hükümlerinin saklı tutulduğu belirtilmiştir. Türk kanunlar ihtilafı kurallarına göre yetkili kılanan yabancı hukukun, Türk hakimi tarafından re’sen uygulanacağı ifade edilmiştir (md 2/I).

Kişinin hukukunda milli hukuk ilkesinden vazgeçilmemiştir (md 8). Avrupa’da da, ikametgah ilkesini kabul eden İsviçre hariç, genellikle milli hukuk ilkesi kabul edilmektedir. 8. maddede tüzel kişilerin ehliyetlerinin tayininde sarüdeki idare merkezi kabul edilmiş, ancak istisnai olarak fiili (gerçek) idare merkezi ne de yer verilmiştir. Yabancı hakem kararlarının tenfizinde karşılıklılık ilkesine yer verilmiştir. Yetkili hukukun vatandaşlık, ikametgah ve mutad mesken esaslarına göre tespit edildiği hallerde, hangi andaki bağlama kriterinden hareket edileceği 3. madde ile açıklığa kavuşturulmuştur. 7. madde ile hukuki işlemlerin şekliyle ve zamanaşımı ile ilgili hususlar düzenlenmiştir.

İdare Hukuku

Yönetim hukuku Kara Avrupası ülkelerinde özellikle XIX yüzyılın sonlarına doğru gelişmeye başlamış bir hukuk dalıdır. Türkiye’de yönetim hukuku, Osmanlının Tanzimat dönemleri içerisindeki batılılaşma çabaları içinde, Fransa örnek alınarak, hukuk sistemindeki yerini almıştır.

Türk idare hukukun ana kaynağı 1982 Anayasası’dır. İdare hukuk sistemi yazılı hukukun üstünlüğü ilkesine dayanır. Bunun yanında yargı yerlerinin kararları da hukukun oluşmasına etkili olmaktadır. Gelişim durumunda olan yönetim hukukuna, yargı kararlarının etkisi çoktur. Fransız yönetim hukukunu büyük ölçüde etkileyen Fransız Danıştayının (conseil dEtat) içtihatları geliştirmiştir. Bizde de durum Fransadakine benzer, Danıştay idare hukukunun gelişmesine çok etkili olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin organik idari yapısı da Fransa’nınkine benzer, merkeziyetçidir, federal değildir. Ancak Fransadaki gibi yarı başkanlık sistemi degil, parlamenter sistem geçerlidir.

Türkiyede adli yargıdan ayrı oluşturulmuş bağımsız bir idari yargı sistemi geçerlidir; uyuşmazlıklar adli mahkemelerden ayrı uzmanlık mahkemelerinde (idare mahkemelerinde) ve özel hukuk uyuşmazlıklarından farklı yöntemlerle ve kurallarla çözümlenir. İdari yargı hakkında 1982 tarih ve 2577 Numaralı[22] İdari Yargılama Usulü Kanunu yürürlüktedir. İdari yargı sistemi de idare hukuku gibi Fransadan etkilenmiştir. İdari yargıdaki en yüksek mahkeme konumundaki Danıştay ilk defa tanzimat döneminde kurulmuş, böylelikle adliye mahkemelerinin yanında bir de idari yargı kabul edilmiştir.

İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku

Osmanlı döneminde iş hayatıyla ilgili en önemli düzenleme, kısaca Mecelle diye anılan kanundur. Mecelle, işçi ve işverenlerin iş ilişkilerini tam bir özgürlük içinde düzenleyebileceklerini kabul etmişti. Mecelleden önce 1869 tarihinde iş yaşamını düzenleyen bazı düzenlemeler de çıkarılmıştır. Örneğin madenlerde çalışma zorunluluğu kaldırılmış, fakat sendika kurma ve grev yapma imtiyazlı şirketler ile kamu yararına kurulu kurumlarda yasaklanmıştır.

Çalışma ilişkilerinin düzenlenmesinde genel olarak esnaf kuruluşları (loncalar) tarafından oluşturulan kurallar belirleyici rol oynamaktaydı[43]. Her meslek ve sanat dalı için bir lonca oluşturulmuştu. Bu kuruluşlarda çıraklık, kalfalık ve ustalık biçiminde hiyerarşik bir ilerleme söz konusuydu. Oldukça demokratik esaslar geçerliydi. Ayrıca kurulan Orta Sandığı yaşlılık, hastalık, sakatlık ve ölüm gibi hallerde lonca mensuplarına veya geride kalanlara yardım götürmekteydi.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde sanayi çok ilkeldi. Ağır sanayi kurulamamıştı, yüksek fırınlar, maden sanayi, makina üreten sanayi yoktu. Batıdaki sanayi devrimi de yakalanamadığından, sanayi gelişememiş, tarım dışı alanlarda Osmanlı üretimi, Avrupa sanayinin rekabeti karşısında, ancak bu rekabetin izin verdiği ölçüde yaşama hakkına sahip olabilmiştir. Bu süreç içerisinde küçük esnaf örgütü olan lonca sistemi zayıflamış ve giderek ortadan kalkmıştır.

Fikri ve Sınai Haklar Hukuku

Gerçek anlamda telif hakkıyla ilgili ilk hukuki metin 1857 tarihli Telif Nizamnamesi’dir. Bu Nizamname’ye göre basılan nüshalar tükeninceye kadar, eseri basan şahsa tekel hakkı tanınıyordu.

Osmanlı Dönemi’nde, fikir ve sanat hukukuna ilişkin en esaslı kanun 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu’dur. Kanunun amacı eser sahiplerinin haklarının korunmasıdır. Ancak eser kavramı bugünküne göre dar tespit edilmiştir. Fotoğraf eserleri, sinema eserleri ve radyo yayınları düzenlenmemiştir. Fikri mülkiyet görüşü etkisinde yazılmıştır. 1952 yılına kadar yürülükte kalmıştır.

Milletlerarası ilişkilerin gelişmesi ve özellikle Avrupa ülkeleriyle olan kültür alışverişi yerli ve yabancı fikir ve sanat eserlerinin milletlerarası alanda korunması zorunluluğunu doğurmuştur. Türkiye 1951 yılında Bern Sözleşmesi’nin 1948’de Brüksel’de değiştirilen şekline katılmıştır. Fikri haklarla ilgili temel kanun, 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’dur (bu Kanunu Prof. E. Hirsch hazırlamıştır). Bu Kanunun Bern Sözleşmesine paralel hükümler taşımaktadır. 1986 tarihli Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu da bu alanı düzenleyen diğer bir kanundur. Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları çerçevesinde markalar hukuku, patent hakları, coğrafi işaretlerle ilgli yeni düzenlemeler de yapılmıştır.

Türk Medeni Kanunu

Türkiye’de medeni hukuku kanunlaştırma çalışmaları üç aşamada incelenir: Tanzimat’la başlayan kanunlaştırma çalışmaları, İstiklal Savaşının kazanılmasından sonraki çalışmalar ve eski Türk Kanunu Medenisinin hazırlanması ve kabulü, nihayet yeni Türk Medeni Kanunun hazırlanması ve kabulü.

Tanzimat döneminde ilk kanunlaştırma hareketleri toprak hukuku ile borçlar hukuku alanında olmuştur. Avrupalılarla olan ticari ve ekonomik ilişkiler gittikçe gelişmiş, bu sebeple Fransız Ticaret Kanunundan Türkçeye çevrilerek aynen alınan Ticaret Kanunu yapılmıştır.

Bu dönemde Fransız Medeni Kanunun Türkçeye çevrilerek aynen kabul edilmesi gerektiği görüşü ile (Ali Paşa), Fıkıh esaslarına dayanılarak yerli ve dolayısıyla ülke gerçeklerine ve ihtiyaçlarına daha uygun düşeceği söylenen yerli bir kanun fikri (Cevdet Paşa) savunulmuştu. İkinci görüş ağırlık kazanmış ve buna uygun olarak 1876 yılında dini esaslardan faydalanmak suretiyle hazırlanan Mecelle kabul edilmiştir. Mecelle genellikle borçlar hukuku ilişkilerinden önemli bir bölümünü düzenlemiştir.

Osmanlı İmparatorluğunun hukuk sistemi tamamen dini kurallara dayanıyordu. İmparatorluk toplumunda Müslüman olmayan tebaayı, özellikle aile ve miras hukuku gibi bazı ilişkileri İslam hukuku kurallarına tabi tutmak mümkün değildi. Bu da İmparatorluğu oluşturan türlü dinlerdeki tebaaya kendi dini kurallarının uygulanmasını gerektiriyor ve ülkede tek bir hukukun uygulanmasına ve böylece hukuk birliğinin sağlanmasına engel oluşturuyordu. Osmanlı İmparatorluğunda modern ve teknik anlamda kanunlaştırma hareketleri, daha önce de belirttiğimiz gibi, 1839 yılından sonra Tanzimat’la başlar.

İletişim

BİZE ULAŞIN

Adres

İstiklal Mah. Hanefi Mahçiçek Bulv. 37008 Sok. Uzun çarşı üstü Yaylakent Sitesi B blok K 4 D 8 Onikişubat/ Kahramanmaraş

Mesajınız Gönderildi.Teşekkürler.
Mesaj gönderilirken bir hata oluştu.Daha sonra tekrar deneyin